Sanat ve Estetik Üzerine

   


Two Friends on the Shore of Long Island, Devin Leonardi, 2009 - 2020

    Geçmişten günümüze insan her zaman fonksiyon’a ehemmiyet atfetmiştir. Çünkü işe yaramayan şey ile bir insan ne yapacaktı ki en başında? Devir değişti ve insanoğlu bütün fonksiyonlarını kolayca elde edebilecek vakite adımını attı. İşte burada sanat artık fonksiyondan estetiğe doğru bir kategori değişikliğine kaymaya başladı. Fransız İhtilali buna gösterilebilecek en somut ve büyük misallerden biridir. Eski tablolar ve heykellere baktığımız zaman görürüz ki her ne kadar estetik ve bir magnum opus çıkarma derdi de olsa, sanatkârlar bir tarihi, önemli bir parçayı ölümsüzleştirmek istemişlerdir. İleriki nesiller de görsünler ve bilsinler diye, yapmışken en iyisini yapalım ki başına bir şey gelmesin; hangi şekilde idiyse aynı biçimde aktaralım, bozmadan ve kişisel görüş (olabildiğince katmadan, elbette insanız ve az da olsa her şeyde bir fikrimiz olabilir) katmadan diye. Yazımızın ana fikrine inmeden evvel bu kaymayı sanattaki büyük ve adını kazımış çağları tanıyarak başlayalım ardından ise sanatın nasıl değiştiğini ve günümüzde ne yer edindiğini inceleyelim.

Antik Çağ: 

Burda işler teolojik, mitolojik ve güç, yönetimle etkilidir ekseriyetle. Mezopotamya, Mısır ve Antik Yunan bu çağda öne çıkan devletlerdir. Mısır Piramitleri, Diskobolos, Panthenon tapınağı, Venus De Milo, Agustus’un Prima Porta heykeli, Hammurabi Kodu bu çağdan gösterilebilecek birkaç eserdlerdir. Inependent Türkiye sitesinde Umut Ataseven'in bu çağ ile ilgili şu sözler bu dönemi gayet iyi anlatır niteliktedirler:

''Antik sanatın tekdüzeliği ve dünya çapında bir yaklaşımı, çekiciliği veya etkisi yoktur.

Antik sanatın vurgusu tarih üzerinedir ve kökeni, dini ve politik ikliminin farklı kültürlerinden etkilenir. Antik sanat aynı zamanda yaşamın katı, doğrudan ve açık bir temsili olarak da karakterize edilir.'' K.1

 

Venus De Milo, Anonim, MÖ 160-110 arası



Agustus of Prima Porta, Anonim, MÖ 20-19



Diskobolos, Aslı MÖ 450'de Miron tarafından
yapılmış sonra çok kez kopyalanmıştır


 Ortaçağ:

Bu 500-1500 senesi arası ağır Hristiyanlık etkisi altında ilerler ve Kara Ölüm de bu çağın cabası olur. Zaten diğer adı “Karanlık Çağ”dır. Gotik mimarideki katedraller ve kiliseler, El yazması İnciller, Bayeux Nakışı, Chartres Katedralinin Kraliçe Bütünleri gibi eserler ve binalar bu çağa misal gösterilebilir. Avrupa'nın üçte birini öldüren veba ile baskıcı kilise birleşince insanların sarılabileceği tek şey umut ve tanrıları oldu, bu umutla sarılış da 1000 seneyi aşan Ortaçağ Sanatına dini tema ağırlığıyla tarihimize geçti. Bu çağı inceleyen mühim bilimadamlarından birisi olan Jacques Le Goff'tan alıntı yaparak sonlandıralım: Le Goff bu çağın ekseriyetle 'Teosentrik' (tanrı merkezci) olduğuna vurgu yapmıştır. 'Sanat şahsiyetler için değil, tanrıyı övmek ve hristiyanlığı yaymak doktrini için kullanılmıştır.' K.2

 

Notre Dame Katedrali, Fransa



Köln Katedrali, Almanya



Bayeux Nakışı, Kral Edwardın Ölümü



Chartres Katedrali, Belle Verriere, Fransa



Rönesans:

14-17. Yüzyılları arasında gerçekleşir, Antik Yunan ve Romaya ilgi yeniden başlar. Burdaki odak anatomi, perspektif ve kusursuz matematiksel oranlardır. Son Akşam Yemeği, Mona Lisa, Venüsün Doğuşu, Sistina Şapeli Tavanı, Vitrivius Adam gibi çok meşhur eserler bu döneme aittir.



Venüsün Doğuşu, Sandro Botticelli, yak. 1482-1486



Sistina Şapeli tavanı, Michalangelo, 1508-1512



Vitrivus Adamı, Leonardo da Vinci, 1492




Barok:

Bu devirden sonra fonksiyon işlevini yavaştan kaybetmeye başlar. Dramatik etkiler, hareket ve detaylarla karakterizedir bu çağ. Yavaştan dedik çünkü bu yazdıklarımı hala daha dini, politik ve mitolojik çerçevede yapmaya çalışıyorlar. Judith, Holofernes’in başını keserken, Medusa, Satürn, Delft Manzarası ilgimi çeken ve bu döneme dair verilebilecek güzel misallerden.



Judith, Holofernes'in başını keserken,
Artemisia Gentileschi, 1614-18



Satürn, Peter Paul Rubens, 1636


Delft Manzarası, Johannes Vermeer, 1660-1661




Rokoko:

Barok devamı niteliğindedir, bu sefer duygusallık, zarafet ve süsleme odaklıdır. Teoloji, din, mitoloji, tarih gibi önemli hususlar ardından insanın ilk uğradığı fonksiyonsuz parça safahat ve zenginlik oluyor. The Apothesis of Hercules, Salıncak, Maria Antoniette with a Rose ve XV. Kral Louis’in portresi bu dönemler için kolay anlaşılabilecek makûl örneklerden.



The Apothesis of Hercules, François Lemoyne, 1731-1736


Salıncak, Jean-Honoré Fragonard, 1767


Kral XV. Louis'in Portresi, Louis-Michel van Loo, 1763




 

Neoklasisizm:

18 sonu 19 başları dönemlerinde gerçekleşir. Antik Yunan sevdası burada yine ortaya çıkar fakat maksat sadece estetik ve geleceğe mesaj bırakmak değil de bu sefer politik ve ahlaki mesajlar verme üzerine düşer. Bu dönemde çizgiler biraz daha düz, formlar daha basittir antik çağa kıyasla. Görüyoruz ki fonksiyon tam önemini yitirecekken biraz daha ehemmiyet kazanmış gibi. Sokratesin Ölümü, Dante ve Virgil Cehennemde, La Sacre De Napoleon, The Death of Leanordo da Vinci gibi tablolar bu çağın eserleridir.



Dante ve Virgil Cehennemde, William-Adolphe Bouguereau, 1850


Sacre de Napoléon, Jacques-Louis David, 1808


Da Vinci'nin Ölümü, Jean-Auguste-Dominique Ingres, 1818



Romantizm:

Romantizm ile beraber fonksiyondan neredeyse çıkmak üzereyiz. Burada artık kişisel ifade, duygusallık, doğa sevgisi ve hayal gücü gibi konuları işler. Bulutların Üzerinde Yolculuk hayal gücü
için şahane bir misaldir. Halka Yol Gösteren Özgürlük ve 3 Mayıs 1808 gibi tarihi tablolar ise kişisel ifadeyi anlatır.  Caspar David Friedrich ve J. M. W. Turner gibi ressamların da eserlerini incelediğimiz zaman doğanın önem kazandığını rahatlıkla yorumlayabiliriz. Duygusallık kategorisi için de çizilen tüm tabloları misal vermek yersiz olmaz.



Bulutların Üzerinde Yolculuk, Caspar David Friedrich, 1818



Halka Yol Gösteren Özgürlük, Eugene Delacroix, 1830



3 Mayıs 1808, Francisco Goya, 1814



Realizm:

Burada fonksiyon artık çalınacak ilk kapıdır. “Hep duygusal düşündük, hep safahati çizdik, hep yunan sempatizanı olduk ama artık yeter. Dünya değişiyor ve harpler, açlıklar, yaşanan olumsuz vaziyetler var ve bizim buna ışık tutmamız lazım.” Sanat toplum içindir mottosu ilke ediniliyor. Patates Yiyenler (Van Gogh hayranları bu buhranlı döneminden tabloları pek bilmez), Taş Kırıcılar, Çeşitli Eduard Manet tabloları, Volga Kıyısında Burlaklar ve Boyarina Morozova hoşuma giden ve bilinen bazı eserlerdendir bu döneme ait.



Patates Yiyenler, Van Gogh 1885



Taş Kırıcılar, Gustave Courbet, 1849



Volga Kıyısında Burlaklar, İlya Repin, 1870-1873



Postmodernizm:

Postmodernizm, ironi, çoğulculuk ve yapıbozum hususiyetleri ile dikkat çeker. Bu dönemde sanat, geleneksel kuralları yıkarak çoklu manalar üretme gayretine girer. Britannica lugatinden eklemiş olduğum postmodernizmin bu tanımı esasen yolumuzun nereye doğru gittiğini göstermekte kuvvetli bir delil olarak karşımızda çıkmaktadır. Daha fazlasını okumak isteyenler için güzel ve teferruatlı bir yazıdır.

''Postmodernism, in Western philosophy, a late 20th-century movement characterized by broad skepticism, subjectivism, or relativism; a general suspicion of reason; and an acute sensitivity to the role of ideology in asserting and maintaining political and economic power.''



Marilyn Diptych, Andy Warhol, 1962

Absürdizm:

Absürdizm, bireyin anlamsızlıkla savaşını ele alan eserleriyle Postmodernizm’den farklılaşır. Absürt sanatın en tanınır örneklerinden biri olarak "tabloya bantlanmış muz" eseri gösterilebilir.


Sürrealizm:


Modernizm:

Tabii sonrasında “Sanat, sanat içindir” mefhumu meşhurlaşmaya başladı: Modernism, Absurdism, Cubism, Surrealism vs vs. Günümüzde bunlara yenisi de eklendi: Dijital Sanat. Tabletlerden anime çizimlerinden tut NFT’lere kadar çok ilginç gelişmeler gördük. Bu yaşanan ilerlemeci gerileyicilik ile sanat ilginç yollara sapmaya başladı ve hatta artık sanat sanat içindir söylem. Tabloya bantlanan muz gibi “sanat eserleri” kara para aklamak için mükemmel bir yöntem haline geldi.


Time Transfixed, Rene Magritte, 1938



Kendi Fikirlerim

    Bunu ben insanların artık çoğu şeye inancının azalmasına yorumluyorum çünkü bu sanat sanat içindir söyleminin en baskın olduğu vakitlerde yaşıyoruz ve geçmişte binlerce sene mükemmelliyet, tarih, din, mitoloji, duygular gibi meseleler hakimken son dönemlerde bu konular üzerine çalışma yapmış bir ressamı ben de dahil çoğumuz bilmiyordur muhtemelen. İnanç azalması da şu yüzden: Bahsi geçmiş çağlarda yapılmış olsaydı bu absürdizm, sürrealizm hareketleri; insanlar tepki gösterirdi. Fakat şu an tepki gösterenin “bağnaz, yobaz” kadar düşürüleceği bir noktaya geldi. “O muz çok şey anlatıyor” “Bu tek renk tabloda çok derin manalar var” deyip bir mana olduğunu iddia ediyorlar. Artık insanlar eskisi kadar herhangi bir şeye çok inanç duymadığından tepki de göstermemeye başlamış, hatta tabiri caizse duyarlılığını kaybetmiştir. Çünkü geçmişten günümüze en mühim kutsal nedir diye sorsak herkes “Din” der fakat şu an dini tümüyle yaşayan olmadığından tepkiler de doğru orantılı bir şekilde azaldı, insanlar da bunu suistimal etmeye başladı NFT’ler ile, tabloya muz yapıştırmalar ile, sürreal, modern sanat adı altında saçmalıklar ve sapkınlıklar ile. Tarihte yaşanmış mühim vakalar dediğimi destekler niteliktedir. Avrupada “Karanlık Çağ” diye adlandırılan bir çağ var mesela bu dönemde sanatın ilerleyememesi çok normal. Sebep? Çok fazla sebebi var ama başlıca kilise baskısı, yoksulluk, cahil bırakılmak. İnsanlar yarınını etmeye çalışıyorlardı kimsenin temel gereksinimleri dışında bir derdi yoktu olamazdı da. Karanlık Çağ sonrası çıkan eserler peki? Ne kadar büyük ve ihtişamlı eserler ortaya çıkmıştır o zamanlarda. O devirler de geldi geçti şimdi Modernizm’deyiz. İşte ne zaman insan fazla özgür oldu ve inancını kaybetmeye başladı, kırmızı çizgileri de pembeleşti, silikleşti. Peki bence sanat nedir? Sanat hem toplum için hem de sanat içindir. Eğer toplum için olmasaydı bugün Taş Kırıcılarını, Patates Yiyenleri göremezdik. Eğer sanat için olmasaydı Dali’nin o halen daha çok sevilen ve paylaşılan eserlerini görmez olurduk. Sanat, fonksiyonu öldürmek için doğmuş bir tür uyuşturucudur. Uyuşturucu diyorum diye kızmayın, bizi fonksiyonlarımızdan alıkoyan ve kafamızı dağıtan her şey uyuşturucudur. Sadece adları farklı: Arkadaşlar, oyun oynamak, dizi-film izlemek (kişinin işiyle/bölümüyle alakasız olduğu açıdan konuşuyorum)

Bazen fonksiyonları öldürmek ya da kenara atmak lazım, işte Sanat ve Estetik de tam olarak bunun için varlar.

Benim için çok manidar olan bu tabloyla yazımı bitiriyorum.



Aurora Borealis, Frederic Edwin Church, 1865

Yorumlar

Popüler Yayınlar